ISINAN EVLER, ÜŞÜYEN RUHLAR
Ben küçükken evimiz aynen böyleydi işte; üniversiteye başlayana kadar o kütüphaneli divanda yattım ben.
Babam
henüz sağken, gecenin bir yarısı yer sofrası kurup odanın ortasına o
sobanın üzerinde ekmek kızartıp üzerine kırmızı biber-tuz ekip yedik biz.
Üzerinde çay demleyip, yemek ısıttı annem; kestane kızartıp yedik nice seneler.
Yediğimiz portakalın, mandalinanın kabuğunu o sobanın üzerine koyup "doğal" oda spreyi yaptık biz.
Okuldan dönünce o sobanın önünde ısındık kış günleri, önüne bağdaş kurup radyo piyesleri dinledik.
Soba borusuna takılı askılarda çamaşır kuruttuk.
Çok soğuk gecelerde bütün aile kıvrıldık sobalı odaya.
Odun taşıdık 3 kat yukarıya kömürlükten, soba kovasını temizledik 3 kat aşağı indirerek.
Öyle
kapı aralığına tırmanan bir abim vardı, televizyonun karşısında gece
boyunca uyuklayan bir babam ve örgüsü hiç bitmeyen bir annem vardı.
Arka
odada böyle yaylı bir divan vardı, sağa sola dönerken gacırdayıp durur
ve üzerinde yatılmadığı zaman bir kilim örtülü olurdu üzerinde.
Her yaz geldiğinde tekrar kaldırdık o sobayı, yeniden kurmak için gelecek kış...
Artık evler kaloriferli, doğal gazlı, vs. açıyorsun kombiyi ev ısınıyor...
Ama işte "sıcak" olmuyor artık...
Ruhlar buz gibi...
Yorumlar
Yorum Gönder